Kaynaklar gösteriyor ki mahya yalnızca Müslüman Türklere hatta Müslüman İstanbul’a mahsus bir gelenektir. Mahya gibi camilerin içini-dışını estetik, anlamlı ve coşkulu kandillerle aydınlatmak da yine İstanbul’a has bir gelenek olarak tarihe geçmiştir.
Yahya Kemal, “Kandiller yanarken hasbihal” eserinde; mütareke yıllarında İstanbul halkının ümitsizlik içinde olduğu dönemlerde mahyaların yanmasının estetik vasıflarının yanında halka moral ecnebilere de gözdağı verdiğini yazar. 1919 Ramazan ayında ecnebi bir ahbabı ile yaptığı sohbette, mahyaların siyasi manalar kazandığından adeta bir istiklâliyet ve aidiyet duyguları ile İstanbul semalarını aydınlattığından bahsederler.

Suriye doğumlu ve Osmanlı tebasından bir âlim olan, Menar dergisi sahibi ve başyazarı Reşid Rıza, 1910 yılında Mısır’dan İstanbul’a yaptığı seyahat sonrası şunları yazmıştı: “İstanbul’un ramazan gecelerine mahsus süslerinden biri de cami minarelerinin mahyalarıdır. Buradaki bütün büyük camilerin en azından iki, kimisinin dört, Sultanahmet Camii’nin ise altı minaresi var. Minareler arasına çekilen iplere kandillerle “Bismillah”, “Allah-Muhammed”, “Hasan-Hüseyin”, “Ya Ramazan, Hoş geldin” ve benzeri kelimeler (mahya) yazılır. Bir gece bir caminin minareleri arasına yazılan mahya, ertesi gece başka bir camide kurulur. Mahyalardaki yazılar açık ve geniş olduğu için uzak yerlerden okunabilir” (Reşid Rıza/1910 İstanbul Ramazanı ve Dini Hayat) Bu yazıdan da anlaşılıyor ki Arap âleminin de mahya geleneğinden haberleri yoktur.

Mahya kelimesinin kökü ve anlamı hakkında uzmanlar fikir ayrılığı yaşamaktadır. Osmanlıca arşiv belgelerinde “mahiyye” olarak geçer. Bu da Farsça mâh (ay) kelimesinden türediğini göstermektedir.
Hayy, hayat, ihya kelimeleriyle aynı kökten olan Arapça “mahya” ise zikir ve ibadetle meclisi/geceyi ihya etmek anlamına gelmektedir. Eski kaynaklarda İslam dünyasında mübarek gecelere “leyletü’l-mahya” dendiği görülmektedir. Ayrıca Mısır bölgesinde “Mahyavi” lakabıyla anılan Nureddin eş-Şûnî’nin (Öl. 1537) meclisinde toplu zikirler yapıldığı yazmaktadır.

Tüm bunların neticesinde mahya kelimesi kök itibariyle farklı kaynaklara sahip olsa da bir geceyi ya da bir ânı nurla, ibadetle, zikirle, coşkuyla ihya etmek manasına geliyor, diyebiliriz.
Mahyalar Ramazan gecelerine has bir gelenek olarak bilinse de kandil geceleri başta olmak üzere, padişahın doğum günlerinde, özel gün ve haftalarda hatta cumhuriyetin ilanının yıl dönümünde de kurulurdu.
Son olarak mahya için yapılmış en yaygın iki tanımı paylaşalım:
- Mâhiyye: Minareler arasına iple kandiller asarak teşkil ettikleri yazı veya şekil. (Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî)
- Mahya: Ramazanlarda çift minareli olan camilerde iki minare arasına gerilen ipe asılmak suretiyle kandillerle yazılan yazı ve yapılan resimlere verilen ad. (M.Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü)